Gündem ve mevzular çok derin, derin olduğu içinde “bodoslama dalmadan” uygun bir yer bulup girmek gerekir. Müsaadenizle, bende kendimce küçük bir “koy” bulup bir iki mevzudan bahsetmek isterim…
Mevzu ve soru şudur; “Nedir bizleri ayrı düşüren? Nelerdir aramıza giren?”
Şimdi mevzuya doğru biraz açılalım…
Osmanlı, yüzyıllar boyu cihana hükmedebilmeyi, inancı ve kılıcı kadar ordunun önündeki “Mehteran Bölüğü” ile mümkün kılmıştır. Bu bölük, güçlü sesi ve müziğiyle karşı tarafın psikolojisini olumsuz bir biçimde etkilemekte, aynı zamanda kendi ordusunu motive etmektedir.
Bu vesile ile “Mehter Marşları” her notasında bin yıllık tarihin kudretini barındırmıştır.
Yurdumuzun düşman işgaline uğradığı günlerde, düşman işgaline karşı vatan sevgisini canlı tutacak ve “Korkma” diye başlayıp, “Milletimin istiklal” diye biten İstiklal Marşı yazılmıştır.
Dahası; İzmir’in kurtuluşundan sonra “dağlarında çiçekler açtıran” İzmir Marşı, Başkomutanlık Meydan zaferinden sonra yazılan ve “Türkün asker olduğunu dünyalara duyuran” Gündoğdu Marşı gibi.
Bu Marşlar, Türk Milletinin vatan uğruna canını seve seve feda etmesini anlatmak için yazılmıştır. İçerisinde, İki bin yıllık tarihi ve bir “Hilal” uğruna batan güneşler ile Necip bir Milleti saklamaktadır.
Mevzuya biraz derinlik katalım…
Kenetlenmiş bir milleti savaşarak çözemeyeceklerini anlayanlar, ortaya bazı fikirler atmışlar ve bu fikirleri en etkili müzik ile yayabileceklerine kanaat getirmişlerdir.
Tarihin ağır yükünü taşımaktan yorulanların gönlünü çelebilmek için de, yeni müzikler bestelemişlerdir.
Gerek var olanları değiştirerek, gerekse de yenilerini yazarak besteledikleri müziklerle, aynı vatanın evlatlarını karşı karşıya getirmişler, “tasavvuf musikisi” ile de Türk ezgilerini unutturmayı hedeflemişlerdir.
Bu kadar derinlik yeterli, gelelim mevzuya…
Fikir akımlarının bir sonucu olarak dinleyicilerin beğenisine sunulan bu farklı müzik çeşitleri sayesinde, kimimizin gönlü farklı renklere kaydı, kimimiz “renk körü” oldu. Dolayısıyla “Kırmızı-beyaz” düşünceden uzaklaşıldıkça, sapla samanı, dostla düşmanı ayırt edebilme kabiliyeti zayıfladı.
Böylelikle saflar seyrekleşti, ayrışma hızlandı ve ihanet sahiplerine “gündoğdu”.
Sorumuz Sayın Devlet Bahçeli tarafından sorulmuştur ve şöyle devam etmektedir;
“15 Temmuz Türkiye’ye suikast iken, milletimizi yıkmaya yönelik bir cinayet olduğu besbelliyken, var olan görüş farklılıklarını nasıl izah edip neye yormalıyız?”
Bu sorunun cevabını, takdirlerinize bırakarak mevzuyu başlığıma sadık kalıp “Bir Gündoğdu” ile bitirmek istiyorum.
Tarihin derinliklerinde, istiklalimizde gözü olup da, kovaladığımız ve denize döktüğümüz ne kadar göz varsa; 15 Temmuza, adalara, Kudüs’e ve sokaklara baktığımızda, tekrardan fırsat kolladıklarını rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu sebeple, Yüce Rabbim bizleri “Üstümüzden eksilmesin ay yıldızın gölgesi” diye, “İstiklalin uğruna alkanlara boyandık” diyerek “dinlenmemek üzere yola çıkanların” kırmızı-beyaz düşüncesinden ayırmasın.
Saygılarımla…