Gazeteci Yazar Çiğdem Toker, İstanbul’a su sağlamak amacıyla inşa edilen Melen Barajı’nın Türkiye’deki kamu yatırımlarında en başarısız proje olarak ilk sıralarda yer aldığını iddia etti. Toker, barajın önce yerinin ve daha sonra tipinin değiştirildiğini belirterek, “Şimdi “Melen Barajı Revize Rehabilitasyon Proje Yapımı” adlı yepyeni bir danışmanlık hizmeti projesi hazırlandı. İhale süreci 488 günmüş. Proje halktan gizleniyor” iddiasında bulundu.
Çiğdem Toker’in T24’te yer alan “Melen Barajı adlı karadelik” başlıklı yazısı şöyle:
Türkiye’de kamu yatırımları tarihine bakıp “başarısız ve pahalı projeler” başlıklı bir konu çalışılsa, tereddütsüz uzun bir liste çıkar. İstanbul’un uzun vadeli su ihtiyacı için planlanmış ve ilk ihalesi 2012’de yapılan Melen Barajı, böyle bir listenin ilk sıralarını hak eder…
Çiğdem TOKER
Başlanmış, üzerinden yıllar geçmesine karşın bitirilmeyen bir kamu yatırımı, sadece başarısız sayılmaz. O yatırım, devlete ve topluma çok yönlü pahalı faturalar çıkaran; tabiri caizse “atsan atılmaz satsan satılmaz” bir baş belasına dönüşebilir. “Pahalı” ifadesini bütçe kaynaklarının oluk oluk akıtılması anlamıyla sınırlamıyorum. Planlama hatası, yönetim beceriksizliği, otoriteye dalkavukluk, yolsuzluk veya bunların hepsinin bir araya gelmesi nedeniyle tamamlanmayan yatırımlar; toplumun yoksun kaldığı kamu hizmetleri, bu nedenle katlandığı zorluklar, enerji, zaman kaybı ve o proje bitmediği için başvurulan daha az iyi seçenekler dolayısıyla da ağır maliyete yol açar.
Türkiye’de kamu yatırımları tarihine bakıp “başarısız ve pahalı projeler” başlıklı bir konu çalışılsa, tereddütsüz uzun bir liste çıkar. İstanbul’un uzun vadeli su ihtiyacı için planlanmış ve ilk ihalesi 2012’de yapılan Melen Barajı, böyle bir listenin ilk sıralarını hak eder…
Kaç yazı
Melen Barajı hakkında, çalıştığım farklı basın kuruluşlarında içinde haber, ihale ve rapor bilgileri yer alan kaç yazı yazdığımı şu an anımsamıyorum.
Bugünkü kaotik tablonun tarihçesini iki madde ile özetlemek mümkün:
– Barajın önce yerinin sonra da tipinin değiştirilmesi
– Yanlış tercihlerde şüphe uyandıran siyasi ve bürokratik ısrar.
***
Melen Barajı bugünlerde tekrar gündemde. Önce şu notu düşelim:
İhalesiyle, planı, programı yönetimiyle, gerçekte iktidarın yönettiği bakanlığa bağlı bir Devlet Su İşleri (DSİ) projesi olmasına ve İBB bünyesindeki İSKİ kaynaklarını tüketmesine karşın, Melen Barajı, içinde bulunduğumuz cangılvari siyasi iklim dolayısıyla İBB sorumluluğunda gibi gösteriliyor.
Bu rahatlığın hesabını kim verecek?
Melen Barajı gövdesinin 2012’de yapılan 2016’da tekrarlanan ihalelere rağmen su tutmayacağı anlaşılınca üç sene önce bir güçlendirme ihalesi yapıldı. Hesaba göre Melen Barajı’nın 2022 sonu, hadi bilemediniz 2023 başında yani şu sıralarda bitmesi gerekiyordu. Ancak bunun da çözüm olmayacağı anlaşılınca kamuoyundan saklanarak rapor hazırlanması istendi. Son olarak durumun ne kadar vahim olduğunu anlatan o teknik raporları da kamuoyuna duyurmuştuk. (5 Kasım 2021 Sözcü)
Geçen yıl temmuz ayında tasfiye kararı alındı. Firmalara – ve kim bilir belki de başka yerlere- aktarılan milyarlarca liralık bütçe kaynağına rağmen bitemeyen baraj için bu defa danışmanlık ihalesi açılmış: “Melen Barajı Revize Rehabilitasyon Proje Yapımı” adlı yepyeni bir danışmanlık hizmeti ihale sürecinin süresi de 488 günmüş.
Bu son ihalenin en büyük anlamı, başta üç yıl önceki 412,2 milyon TL’lik ihale olmak üzere kendisinden önceki bütün ihalelerin başarısızlığını, milyarlarca liralık kaynağın havaya savrulduğunu tescillemesidir.
Kamu zararının sorumlusu kim?
İktidar ve hükmettiği bürokrasideki bu rahatlığın, bu kayıtsızlığın, bu genişliğin hesabını ne zaman nasıl sorulacak belli değil. Ama tekrar kayıt düşmeden geçmeyeceğim: Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na göre bir kamu yatırımında sorun çıktığında kusurun kimde olduğunun araştırılması gerekir. Firmalardan kaynaklanıyorsa, o güne kadar yapılan imalat bedellerinin yani kamu harcamalarının müteahhitlerden tahsil edilmesi, yasal zorunluluk. Bitmedi, bu konuda bir de müteselsil sorumluluk var. Yani bu işleri denetlemekle görevli kişi ve kurumlar da kamunun mutlak açmadı gereken tespit ve alacak davasında birlikte sorumlu.
Anımsattığım bu düzenleme konusunda, Sayıştay’ın da 2021 tarihli raporu yayımlanmıştı. Fakat bırakın sorumluluk üstlenmeyi, havaya atılan milyarlık kamu kaynaklarını geri isteme sürecini başlatmayı, DSİ başarısızlığı tescillenen güçlendirme ihalesinden sonra kalkıp bir de yeni analizler için danışmanlık ihalesi açıyor.
Sakarya Nehri kirliliği
Konunun kamu kaynakları boyutunun yanı sıra, sağlık ve enerji boyutu da mevcut. Bahsettiğimiz bu son ihale ile sonbahar ve kış aylarında beklenen yağışların gelmeyişi ve yaşanan kuraklık İstanbul’un su gereksinimini yeniden gündeme taşıdı.
DSİ’den emekli, içme suyu alanında çalışmış olan inşaat yüksek mühendisi değerli okur Mehmet Nuri Kirişçi hayli kapsamlı bir e-posta göndermiş. Önemli başlıkları vurguluyor.
Kirişçi’nin anlattıkları arasında dikkatimi en çok çeken, Sakarya Nehri’nin kirliliği oldu. Çünkü Sakarya Nehri, zorunlu halde başvurulabilecek bir su kaynağı. Her ne kadar bazı uzmanlar ve kamu görevlileri, yüksek teknolojili arıtma ile kirli suların arıtılabildiğini belirtse de Kirişçi’nin Sakarya suyu konusundaki şu satırlarını paylaşmak isterim:
“Geçmiş dönemlerde İSKİ, en yüksek derecede ağır metal kirliliği olan Sakarya Nehri’nin suyunu uzun yıllar boyunca Ömerli Baraj Gölü’nde depoladı. Ağır metaller durgun sularda aşağıya doğru çökerek birikir. Bu nedenle Ömerli Baraj Gölü’nde yüzde 30 seviyesinin altı (Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan), ağır metal kirliliğinden dolayı kullanılmamalıdır.”
***
İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa’nın, Milliyet’e verdiği röportajda İSKİ’nin içilebilir kriterlerde su sağladığını, barajların doluluk oranının yüzde 31 olduğunu ancak Melen ve Yeşilçay’dan alınan su ve kayıp kaçak oranını azaltan yatırımlar sayesinde, 2023’te su sıkıntısı olmayacağını (ancak buna rağmen tasarrufun önemi vurgulanıyor) söylemesi kuşkusuz iyi haber.
Ancak Kirişçi, yüksek derecede ağır metal kirliliğine ve organik kirliliğe sahip olduğunu belirttiği Sakarya Nehri suyunun arıtılabilir nitelikte olmadığına dikkat çekerek, “Arıtılabilir nitelikte olsaydı, DSİ çok daha uzağa, Melen Çayı’na gitmezdi. Eğer İSKİ 2014 yılından beri, Melen Barajı’nın yokluğunu kamufle etmek için Sakarya Nehri’nin suyunu İstanbul’a vermemiş olsaydı, İstanbul’un su sorunu çoktan ayyuka çıkardı” diyor.
Öte yandan İstanbul’a su getirmek için kullanılan pompa sistemi, büyük elektrik tüketimine yol açıyor. İSKİ Genel Müdürü Başa’nın aynı röportajda söylediği, İstanbul’da tüketilen elektriğin yüzde 3-4’ünü İSKİ’nin su getirme amacıyla kullanıyor olması da çok dikkat çekici.
Velhasıl, eğer Melen Barajı zamanında bitirilebilseydi, bugün ne ağır metallerle kirlenmiş bir suyun arıtılması konusunu tartışacaktık ne de İSKİ’nin tüketmek zorunda kaldığı enerjiyi, ödediği devasa faturaları.
Bir karadeliğe benzeyen Melen Barajı’nın kamu kaynaklarını yutmasının durdurulduğu gün, Türkiye’nin geleceği için de başka bir dönem başlamış olacak.
Kaynak Karasu Haber