Siz hiç duydunuz mu?
Gençlerin cebindeki telefonu soran, “gaz yağı bulamıyorduk” diyen, “sen eskileri bilmezsin” diye gençlere nankörlük yakıştırması yapan amcaların,
“Biz Kırk yaşında emekli olduk evladım” dediğini.
“Dedelerimiz bir kuru ekmekle düşmanı kovdu, biz ekmek kuyruğuna girdik, hastanelerde sıra bekledik diye veryansın ettik” dediğini.
Ya da, “eskiden yokluk vardı ama ahlak da vardı, sevgi ve saygı da vardı” dediğini.
Güzel camilerinde yeni hastane binalarında mutlular,
“Din elden gidiyordu, şimdi din var ama ne kültürü kaldı ne de ahlakı” diyemiyorlar. Gördükleri yollarla köprülerle uçuyoruz sanıyorlar…
Haklılar aslında! İnsanoğlu “inandığı gibi değil yaşadığı gibi inanır”.
Öyle ya,
Her elde akıllı telefon, caddelerde lüks araba var.
Gayrimenkul alım satımında hareket, piyasalarda canlılık var.
Ormanlık alanlarda talan, turistik tesislerde rağbet var.
Yeme-içme mekânlarında sıra, tüketim alışkanlığında taşkınlık var.
Hal böyle olunca tabi ki de, piyasalarda böyle canlılık varken “hani? kriz mi var”…
Bakar körler ile yüreği kör olanlar için yapılacak bir şey yok. Ama anlamak isteyenler için bilimde her soruya cevap var.
Dolayasıyla, olaylara duygusal değil de bilimsel bakmakta fayda var.
Öncelikle enflasyon ve kur krizi varlığının herkesçe malum olduğunu düşünüyorum. Bu tür ortamlarda insanlar tasarruf yerine tüketime yönelir. Çünkü talep ettiği mal veya hizmet fiyatının yarın artacağını düşünerek bugünden satın almayı tercih eder. Bu durumda da arz talebi karşılayamaz ve fiyatlar daha da yükselmeye devam eder.
Ayrıca, piyasalarda ki canlılık ile fiyatların yükselmeye devam etmesi sadece yerli tüketimden kaynaklanmıyor. Yükselen kur ile piyasalarımız yabancılar içinde cazip hale geliyor. Mesela, Yabancılara yapılan konut satışı 2021 yılında, bir önceki yıla oranla %43,5 artışla 59 bin adet ve yaklaşık tutarı 6 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
Bilim böyle bir ortamda, toplumu tasarrufa yönlendirmek gerektiğini söyler. Bunu da “hadi bakalım artık paranızı harcamayın, almayın vs” şeklinde değil, para ve maliye politikalarını kullanarak faizi enflasyonun üzerinde tutun der. Böylelikle talep azalacak, fiyatlar düşecek ve faizin piyasa koşullarında doğal olarak düşmesi mümkün olacaktır.
Peki, faiz enflasyon oranın altında olamaz mı?
Elbette olur. Ama bunun içinde başarılı bir ekonomi, tarım, eğitim ve adalet politikası icra edilmesi gerekir. İşte bu yüzden ecnebi memleketlerde faiz sıfırlar da, enflasyon yüzde üçlerde beşlerde.
Yani, onların “NAS”ların da öyle yazdığından falan değil!!!
Bu olumsuz tablodan en çok dar gelirliler etkilenir. Bırakın tasarrufu harcamayı, zaten zoraki karşılayabildiği temel ihtiyaçlarını, alamayacak hale gelirler. Bu da başka sorunların oluşmasına temel teşkil eder. Betona yapılan yatırımlar bu sorunları asla ve asla çözemez.
Sonuç olarak kur, faiz ve enflasyon krizi, parası olanlar için mükemmel bir fırsat, dar gelirliler için felakettir.
Ancak, dar gelirlinin piyasada ki bu canlılığa bakıp “hani kriz mi var” demesine ise bilimsel olarak bir açıklama, henüz getirilememiştir.
Saygılarımla