Hani derler ya “sen giderken ben geliyordum” diye.
Siyasi, ekonomik ve sosyal gündemle alakalı olarak bu deyimi kullanabilecek çokça sayıda konuyla karşılaşıyoruz.
Bu karşılaşma, çok tecrübeli veya bilgili olduğumuzdan değil, dışarıya bir parti penceresinden bakmadığımızdan yani gündemi objektif olarak anlamaya ve yorumlamaya çalışmamızdan kaynaklanıyor.
Aksini yapanlara Allah kolaylık versin. Fır döndü gibi döndükçe dönmek zorunda istanbul Akçakoca kalıyorlar.
Sosyayal medyada yazıştığımız iktidar yanlısı bir arkadaşımız kötüleşen ekonomi sonrası eleştirilsel bir bakışla ; “biz hak ettik” diye yazmış!!!
Siz, malı hamutuyla götürürken biz ağzımıza bir parmak bile bal sürmedik.
Siz, yanlışı göre göre avuçlarınızın içi patlayıncaya kadar alkışlarken biz bertaraf olma endişesine rağmen bitaraf olmadık. Doğruya doğru, eğriye eğri dedik.
Yıllardır, ekonomik verilerin düzelmesi için üretim olmazsa olmazımız denildi.
Yeni yapısal reform ve kararlı politikaların yapılması gerektiğine inandık.
Bunlar olmadığı vakit dış baskınında, kurunda, enflasyonunda, faizinde, işsizliğinde, sosyal sorunlarında artacağını söyledik.
Biz neyi hak ettik? Sadece bazılarının iktidar ve iktidara yakın olma heveslerinin ceremesini çektik, çekiyoruz da…
Bütün olanlara rağmen Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarının 19. yılında, 20 kasım 2020 tarihinde yeni ekonomi yönetiminin (Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi ELVAN ve Merkez Bankası Başkanı Naci AĞBAL) iş başına gelmesinden sonra açıkladığı;
“Yeni reformlar ve atılımlar için hazırlıklar yapıyoruz. Milletimizin geleceğe güvenle bakabilmesi için bugün almamız gereken tedbirler neyse onları hayata geçirmekten kaçınmıyoruz. Şu aşamada bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin de farkındayız” acı reçetesine bile razı gelmiştik. Sıkıntı çekeceğiz ama artık iyi işler olacak ve kurtulacağız demiştik.
Ama tam 4 ay sonra, kurun 8,50 TL’ler den 7TL seviyelerine kadar gerilemesinin ardından 20 mart 2021’de Naci AĞBAL’ın bir gece yarısı görevden alınmasıyla tekrar 8,50 TL’lere ve daha da yukarılara çıkması sonrası hayretler içerisinde kalmıştık.
Gelinen noktada yaşanan ekonomik sıkıntıların sebebini; Bazıları kim olduğunu bir türlü bilmediğimiz faiz lobileri ve dış güçlerin oyunları olarak yorumladı. Bazıları muhalefetten bildi.
Bazıları da, vatandaşın döviz almasının günah ve ahlaksızca olduğunu söyleyerek pes dedirtirdi.
Ama bu zihniyet hiçbir zaman “yanlış ekonomi programı uygulandı” demedi, diyemedi.
EKONOMİDE ÇİN MODELİ!
Neyse ki, yazılan acı reçetenin tam bir yıl sonrasında kurtuluş için Çin Modeline geçiyoruz.
Ama hiç de umutlanasım gelmiyor. Acı reçeteden sonra kim bilir başka nasıl acılar çekeceğiz?
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, düşük faiz politikasındaki kararlılığını ve ekonomide yeni yol haritasını şöyle anlattı:
“…Türkiye’yi üretimle büyütmek, faiz kıskacından çıkarmak ve bunun tamamen bitirilmesi için ‘ekonomide yeni dönemi’ başlattık. Kararları da bu yönde alıyoruz. Bu kararlar yeni Ekonomi politikasının uygulanması noktasında önemli. Altı aylık bir süreç öngörüyoruz. Zor olanı seçtik ama 4-5 aya toparlanacağız, 6 ay sonra ise meyvelerini yiyeceğiz. Vatandaş da bunu hissedecek. Üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz. Çin böyle büyümüş…” diyerek yeni bir sayfa açılmış oldu.
Çin Modeli’nin ne olduğu konusu başka bir gizem taşımaktadır.
“Made in Türkiye” ile yani kendi imkânlarımızla üretip mi dış ticaret açığını kapatacağız?
Yoksa Çin gibi nüfusu yoksullaştırıp, ucuz işgücü ile yabancı yatırımcının üretmesini cazip hale getirerek mi ekonomide yeni dönem başlatacağız?
Veyahut bunlar 4-5 ayda nasıl toparlanacak? Tam bir çelişkiler yumağı!…
Özetle biz giderken Çin dönüyor. Bu modele göre altı ay değil, becerebilirsek 40 yıl sonra meyvelerini yiyebileceğiz. Çünkü Çin, tam 40 (yazıyla;kırk) yılda başarmış.
Çin’e göre avantajlıyız ama kararlı değiliz.
Çelişkiler ve tahminler ile “Kurtuluş İçin Modelimiz Çin! -2-“ de devam etmek umuduyla….
Saygıyla ve sevgiyle kalın…