Bir hastane ve bakım evi düşünün ki; İnsanlar bakmak istemedikleri, rahatsız oldukları, hasta veya sağlıklı insanları oraya getiriyorlar, gelen insanların yarısından çoğu ilk 15 günde ölüyor, ölmeyenler de açlıklve sefalet içinde yaşıyor ve bir kaç ay içerisinde ölmez ise yeni gelenlere yer açmak için bir süre sonra öldürülüyor ve çöplüğe atılıyor.
Zaten oraya bırakanların amacı da iyileştirilmeleri ve iyi bakılmaları falan değil. Bir an önce ölmeleri ve atılmaları.
Bu hastanenin varlığı sizi rahatsız etmez miydi?
Kimse görmek istemese de hayvan barınaklarının bir çoğu maalesef bu durumda.
Modern dünyada iyice materyalistleşen, menfaatine odaklanan, yalnızlaşan modern insanın mağdur canlılarıdır : Sokak Hayvanları.
Bizleri yaratan Rabbimiz; eti ve sütü işe yaramayan aynı zamanda tek başına doğal hayatta hayatını devam ettiremeyen kedi ve köpek ismini verdiğimiz iki hayvan türünü dünya hayatının imtihanı olarak insanın merhametine bırakmıştır.
Sokak hayvanları dediğimiz bu hayvanlar insanın etrafından uzaklaşamazlar, çünkü bu hayvanların doğanın besin zincirinde beslenme şansları yoktur. Bir parça ekmek, bir yudum su verirler diye dolanır dururlar etrafımızda.
Her şehirde bu hayvanlar ile ilgilenen, zamanının bir kısmını bu hayvanlara ayıran beş on merhametli insan çıkar. O insanlar da imkansızlık ve yalnız kalmalarından dolayı çok dayanamazlar ve hayvanların acılarına yetişememekten ve yalnız kalmaktan bir süre sonra kendileri tedaviye muhtaç bir halde kenara çekilirler.
Ülkemizde sokak hayvanları ile ilgilenilmesi, kötü muameleye tabi tutulmaması bir çok mevzuatla yerel yönetimlere yani belediyelere bırakılmıştır.
Örnek olarak Hayvanları koruma kanununun 4.maddesi “Yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşlarla işbirliği içerisinde, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması için hayvan bakımevleri ve hastaneler kurarak onların bakımlarını ve tedavilerini sağlamaları esastır.” demektedir.
Sorun ise bu noktada başlamaktadır. Belediyelerimizin bir çoğu sokak ta yaşayan hayvanları yardım edilecek masum canlılar olarak değil yük getiren yasal bir sorumluluk olarak görmektedir.
Öyle ya agzı var lisanı yok hayvanlar şikayet edecek değiller ya, Cimer e yazamazlar, toplanıp eylem yapamazlar, oy falan da vermezler zaten. Derin derin bakmaktan başka dertlerini anlatamazlar. O bakışı da herkes görmez ve anlamaz.
Bugüne kadar sokak hayvanları ile ilgili yasal sorumluluklarını yeterince yerine getirmedi diye ceza alan bir yerel yönetimde olmamıştır zaten.
İnsanın insana acımadığı, insanların ego ve kibirlerine yenildiği, sebepsiz yere birbirini öldürür hale geldiği bu ahir zamanda sokak hayvanlarının dert edilmesini istemek zor bir şey olsa da.
Yasal sorumluluğumuzun olmaması bizleri vicdani ve ahlaki sorumluluktan kurtarmamaktadır.
Modern çağın sorunları ile her geçen gün yaşam daha da zorlaşıp ihtiyaçlar artarken evimizin kenarında, sokağımızda, yaşadığımız yerleşim yerinin bir kenarındaki barınakta yaşamaya çalışan, tek derdi karnını doyurmak ve yatacak yer olan kedi ve köpek dediğimiz bir kaç yüz canlıyı farketmemiz, en azından evimizden artanla onlarında karınlarını doyurmamız, bir yudum suyu esirgememiz gerekmektedir.
İnsan olduğumuz için, bir kalbimiz olduğu için gerekmektedir.
Bu şekilde ifade etmek günahsa Allah beni affetsin ; Bize ihtiyacı olan bu masum canlılara merhamet etmezsek, namazımızda, duamızda işlediğimiz günahlardan dolayı merhametlilerin en merhametlisinden nasıl merhamet isteyebiliriz ki ?