akçakocaakçakoca haberakçakoca gazetesihaber akçakocaakçakoca son dakika
DOLAR
32,5999
EURO
34,7203
ALTIN
2.497,86
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Bir Avukatın Savunması FETÖ – HÜKÜMET

07.06.2017 14:12
936
A+
A-

Av. Metin GÜÇLÜ’nün DÜSİAD (Düzce Sanayici İş Adamları Derneği) Adlı Derneğe Üyelik Nedeniyle Yargılanan Müvekkili İçin Yaptığı Savunmadan Bir Bölümü aynen sizlerle paylaşıyoruz;

Sayın başkan, sayın heyet;

Savcılık makamı tarafından hazırlanan iddianame ile yargılama makamı, sanıklar, sanık avukatları belli bir çerçeve içerisine sıkıştırılmıştır.

Hukuki ve tarihsel değeri bulunmayan genel bir değerlendirme ile terör örgütü tanımlanmıştır.

Terör örgütünün darbe girişiminde bulunacak cesarete- donanıma ve kadroya sahip olma sürecinde özellikle siyasi iktidarların sorumlulukları gizlenmeye çalışılmıştır.

Sanıklara yüklenen suçlamalar, suç oluşturacak fiillerden çok; basit- sosyal ve ekonomik hayat içerisinde suç oluşturmayan davranış ve tercihlerden ibarettir.

Bu davalar, yakın siyasi tarih bilinmeden çözülemez anlaşılamaz ve doğru bir siyasi-sosyal tarihsel analiz yapılmadan da adil biçimde neticelendirilemez.

Üzülerek görüyorum ki gerek sanıklar gerek sanık yakınları, gerek sanık avukatları büyük oranda savcılık makamının çizdiği ve sınırladığı ölçüler içerisinde kalarak bireysel kurtuluş amacıyla çırpınmaktadırlar.

Ülkemizde ne yaşandığının farkında ya değiller ya da yaşanan gerçekleri ifade etmekten korkar durumdalar.

Basit bir mafya yapılanması bile devlet içerisindeki görevlilerden destek almadan ayakta kalamaz ve faaliyetini yürütemez. Bu Amerika”da da böyledir Türkiye de de böyle.

Ben cumhuriyet değerlerini sahiplenen, Atatürk ilkelerini önemseyen, ileri demokrasi içerisinde hukuk devletinde yaşamak isteyen bir birey olarak ve de böyle bir zamanda avukat-hukukçu olarak sorumluluğumun gereği tarihsel bir analiz yapmayı gerekli görüyorum.

15.Temmuz darbe girişimi bir sonuçtur. Sonuç üzerinden giderek bir yere varamayız. Nedenler üzerinden gitmek zorundayız.

Amerika”nın yeşil kuşak projesi ile başlayan İslami yapıların desteklenmesi siyaseti, devamında ülke içerisinde cemaat yapılanmalarının desteklenmesi sonucunu doğurmuştur. Tüm cemaatler ama son 40 yılda ve özelliklede 2002 yılından sonra Fettullah Gülen cemaati devlet tarafından desteklenmiştir.

2002 yılında yeni kurularak ilk girdiği seçimde iktidar olan AKP fettullahçı kadroları kullanarak hükümetinin devlet içinde kadrolaşmasını sağlamıştır. Ciddi bir ortaklık kurulmuştur AKP ile Cemaat arasında.

Bu ortaklık yeterince güçlendiğini hissettiğinde, 2008-2009 yıllarında kendisi için en büyük tehlike olarak gördüğü TSK içerisindeki Atatürkçü –Amerika”dan bağımsız hareket edilmesini isteyen ulusalcı subayları tasfiye etmek için cemaat tarafından yetiştirilen ve hükümet tarafından da kadrolara yerleştirilen polisler eliyle uydurma delillerle soruşturmalar açmış,

Yine yetiştirilen ve yerleştirilen savcı ve hâkimler eliyle de tiyatro yargılamalar uzun tutukluluklarla ordu içerisinde istediği tasfiyeye gerçekleştirmiştir.

Ordunun hiyerarşik yapısı bozulmuş alttan gelen cemaatçi kadrolara yer açılmış bu kadroların önündeki Atatürkçü subaylar bertaraf edilmiştir.

Türk ordusu büyük bir imaj erozyonu yaşamış itibar kaybına uğramış güç kaybetmiştir. Özellikle de deniz kuvvetleri ve hava kuvvetlerindeki tasfiyelerle ordu hareket edemez hale gelmiştir.

Tüm bunlar yaşanırken aklı başında ülkesini seven insanların ve kurumların uyarı ve eleştirileri bu insanlara darbeci denilerek püskürtülmüştür. En yetkili ağızlardan ülke bağırsaklarını temizliyor açıklamaları yapılmıştır.

2012 yılından itibaren siyasi iktidar ile cemaat arasında yaşanan paylaşım kavgaları nedeniyle ortaklık bozulunca, siyasiler tarafından TSK kumpas kurulmuş kandırılmışız denilerek sorumluluk tamamen cemaate yüklenmiştir.

15 Temmuz da yaşanan olaylardan sonra zaten yıpranan ordu tamamen itibarsız hale gelmiş üniformaya duyulan sevgi ve saygı büyük oranda erozyona uğramıştır.

Bakın orta doğu nasılda karışık sınırlarımız terör örgütlerinin kontrolüne girip çıkıyor. Uluslar arası güçler sınırlarımızda komşu ülkelerde cirit atıyor.

En kötüsü de bulunduğumuz coğrafyada kimse bizi takmıyor ne ricamız ne tehdidimiz ciddiye alınmıyor.

Bu anlattıklarımın aksini iddia eden veya savunan olur mu bilmem ama olursa da dayanaklarını koyarak bizleri ikna etmesi gerekir.

Bu soruşturmalar ve devam eden davalar; yaşananlar nedeniyle birilerini cezalandırmak sorumluları bulmaktan çok, cambaza bak oyununa dönüşüyor. Gerçek sorumlular gözden kaçırılıyor. Yıllarca Samanyolu TVde Ergenekon davalarının doğruluğunu savunan ve cemaate övgüler dizen biri milletvekili oluyor ve darbeyi araştırma komisyonuna başkan yapılıyor.

Bu davalar hatalı yürütülüyor. Böyle devam ederse geniş halk kitlelerinden garibanlardan oluşan mağdurlar oluşacak. Davalar suça ve suçluya odaklanamıyor. Daralacağı yerde giderek genişliyor işin içinde çıkılmaz bir hal alıyor.

Bu arada işini yürüten kendini kurtarıyor. Aynı durumdakilere farklı muamele haksızlıkta bile eşitsizlik haline geliyor.

Sayın başkan,

17/25 Aralık 2013 tarihi milat olamaz o zaman ben sorarım neden Ergenekon balyoz değil 2009 değil diye. Bu cemaat örgütlenmesi gizli ve sinsi olarak devlet sızmamıştır. Tüm faaliyetleri açık ve göz önündedir.

Devleti yönetme yetkisini alanlar bu yetkiyi bilerek ve isteyerek bir cemaatle paylaşmıştır. Cemaat neredeyse devlet olmuştur. Bunun en basit örneği 5.000 ne yakın hâkim ve savcının cemaatçi olması nedeniyle açığa alınmasıdır.

Gelelim bizim müvekkile ve onun gibilere, ne yapsalardı nasıl yaşasalardı. Devlete ve güce yakın olmak insan fıtratında var. İtilmişler o tarafa, çekilmişler mıknatıs etkisiyle, bulaşmışlar bir biçimde bilerek veya bilmeyerek.

Ama amaçları Saikleri manevi kasları darbe yapmak mı terör örgütüne üye olmak mı işte sorun burada. Bu sorunun yanıtı bence hiç de zor değil. Tüm cemaat yapıları itibarlı devlet büyüklerince destek ve ilgi görüyorken ve gerek mecliste gerek her platformda övülürken aksini niye düşünsünler nasıl düşünsünler.

Birde maneviyat mukaddesat işin içine sokulmuş, Türk bayrağının yabancı ülkelerde dalgalanması masalları anlatılmış, hele o Türkçe olimpiyatlar ve oralarda yapılan övgü dolu konuşmalar nasıl yok sayılır görmezden gelinir.

Ha diyebilirsiniz ki aklınız yok muydu fikriniz yok muydu neden olup biteni doğru değerlendirmediniz göremediniz gerçeği;

Bende size sorarım o zaman;” kim istiyor fikri olan aklı olan etki ve algı etkisi içerisinde kalmayan nesilleri”,böyle nesillerden hamasetle oy alınır mı, her söylenilen böyle nesillerce alkışlanılır mı.

Eğitim sistemi sorgulamadan çok, birlik ve beraberlik edebiyatı ile farklılıkları suç olarak gören nesillere yönelmiş değil mi diye.

Bazen düşünüyorum şu büyük mağdur siyasilerimizin geçmişte yaptıkları konuşmalardan bir kolaj hazırlasam da mahkemede dinlesek hep beraber diye, ama izin verir misiniz diye de düşünüyorum korkuyorum vazgeçiyorum.

Hukukla biter inşallah bu süreç, Türk hukuku yeni bir yargılama enkazı bırakmaz arkasında. Bunun için ben sorumluluğumun gereği uyarı –eleştiri ve yargılamaya katkı sorumluluğumu yerine getirmeye çalışıyorum korka- korka.

İşin garip bir tarafını da paylaşmak isterim sizlerle, bu davalar kapsamında yargılananlarla tüm tanışıklığım ve ilişkim bu süreçte oluştu.

Yaşam biçimim, siyasi düşüncelerim nedeniyle çok uzaktık bu insanlarla, ama benim gibi düşünmeyenlerin haklarını ve hukuk içinde yargılanmalarını savunuyor olmak korkmak yanımda içimde çok güzel rüzgârlar da estiriyor insan olduğumu hissediyorum. Tavsiye ederim burada ki herkese, sizin gibi düşünmeyenlerin de hakları vardır. Ve onları savunmak insan yapacaktır her birimizi ve budur aslında toplum olarak kurtuluşumuzun anahtarı.

Sonuç olarak benim müvekkilim ve onun gibiler sanığı değil mağdurudur bu davaların, korunmaları kollanmaları Türk yargısının sorumluluğundadır. Yeter tutukluğu, müvekkil sanığın uygun göreceğiniz biçimde tahliyesini talep ederim.

Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim sayın başkan ve sayın heyet

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları