Bireyler toplum içerisinde, fiziksel özelliklerine göre değil, akli ve ahlaki özelliklerine göre düşünsel ve duygusal hallerde bulunurlar.
Bu halleriyle kendilerine özgü özellikler kazanırken toplumsal yaşamada yön verirler. Yön verme işlemi “siyaset” ile gerçekleşir. Hemen hemen her gün boğuştuğumuz sıkıntılarımız ve gelecek kaygılarımızın temel sebebi yaşamımızın “siyasetleşme biçimleriyle” ilgilidir. Siyaset sözlükte, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış olarak tanımlanmıştır. Kısaca devlet idare etme sanatı. Uygulamada ki siyaseti ise; insanlara duymak istediklerini söyleyebilme, görmek istediklerini gösterebilme sanatıyla ilgili beceri veya yetenek olarak tanımlamanın yanlış olmayacağını düşünüyorum. Bu tanımlamaya göre oluşan siyasetleşme biçimiyle birlikte, duymak istediklerimizi söyleyeni, görmek istediklerimizi göstereni nerde olsa arayıp buluyor, gerçekleri söyleyenlere karşı “kulağımızın üstüne yatıyoruz”…Yok o kadarda değil diyenlere, ömrünü memleket meselelerine harcamayı seçenlerin hak ettiği karşılığı görememelerini, Fransa’ya siyasi sığınma talep edenlerin ise ilk seçimlerinde % 7,5 ları görmelerini örnek olarak sunabilirim. Ayrıca bu örnek ile, parası ve vaatleri olanların daha becerikli ve yetenekli (!), sevdası, hayali ve yemini olanların ise başarısız (!) olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Bu düzgün olmayan siyasetleşme biçimiyle “buz üstüne yazı yazmaktan” öteye geçmek mümkün değildir.
*** Nüfusun hızla artmasıyla birlikte işsizlik oranları da yükselmektedir. İş bulabilme kaygısı veya atanabilme gibi problemleri, bireyleri bazı siyasetleşme biçimlerine uymaya zorunlu hale getirmektedir. Şöyle ki, özellikle yerel siyasette, bireylerin bu zaafları siyasilerin elini rahatlatmakta, tutarlı bir icraat sunmadan, yeni istihdam sahaları da açmadan, mevcut düzen içerisinde iş bulma-işe alma vs. mesaisiyle siyasetlerini sürdürebilmektedir. Toplum genelinin sıkıntılarının, sorunlarının “sümen altı” yapılarak sürdürülen “al gülüm ver gülüm “ siyaseti, siyasetleşmenin başka bir biçimidir.
*** Halkın çıkarlarını ve haklarını korumak için çalışmalar yapmak üzere kurulan sivil toplum örgütleri, “siyasetçi yetiştirme ve seçmen kitlesi kazandırma Kurumu’na dönüşmeleri başka bir siyasetleşme biçimidir. STK’lar Siyaseti yönlendirme anlayışı ile hareket etmekte, Siyaset ise, temsil ettikleri kitlelere ulaşabilmek için STK’ları yanlarına çekmeye çalışmaktadır. STK’lar ne siyasetin içerisinde ne de onu dışlayan bir yaklaşım içerisinde olmamalıdır. Projelerini gerçekleştirmek üzere siyasetle işbirliği içinde olmalıdır. Yani, siyasette bir yerlere gelmek isteyenlerin uğrak yeri haline gelmemelidir.
*** Nitekim, birkaç örnek ile açıklamaya çalıştığım konulardan da anlaşılacağı üzere siyasetimizin düzgün olması gerektiği gibi yapılmadığını düşünmekteyim. Siyasetimizin “nalıncı keseri gibi hep kendine yontması”, kasetlerle dizayn edilmesi, mağduriyetler üzerine kurulması, çeşitli yöntemlerle oy devşirme eylemleri, feraset ve hamaset sahibi siyasetçilerin ucuz komplo ve oyunlara kurban edilmesi ” çarpık siyasetleşme ” değildir de nedir?
*** Sonuç olarak siyasetle uğraşanların ağızlarından düşürmedikleri bir söz vardır; “Siyaset dosta tavsiye edilmeyecek kadar kirli, düşmana bırakılmayacak kadar önemlidir”.
Sevgiyle kalın…