Sabahleyin, annemiz veya eşimizin seslenmesi ya da saatimizin çalmasıyla uyanırızda uyandırılmaktan hiç hoşlanmayız. Uyandıran kim olursa olsun, tepki veririz, kızarız, bir şekilde güne başlarız. Yemek yeriz, yürür, koşarız, düşünürüz vs. Bütün bunları organlarımız sayesinde yaparız. Aynı yapıda işlev gören organ birlikleri bütünlüğüne “sistem” diyoruz.
Sindirim sistemi, Sinir sistemi vb gibi. Organlarımızın birbiriyle uyumlu olması sistemlerin sağlıklı çalışmasını, sistemlerin sağlıklı çalışması da vücudumuzun sağlıklı kalmasını sağlar. Sistem içerisinde ki en küçük yapı bir hücrenin dahi uyum sağlayamaması, vücut sağlığımızın bozulmasına sebep olacaktır. Mesela sistem deyince, iletişim sistemi, eğitim, güneş sistemi, futbolda 3-5-2 sistemi gibi daha birçok farklı sistem çeşidi sıralayabiliriz. Yani, yaşantımızın her karesinde bir sistem vardır.
Malumunuz, gündemimizde de en görkemli şekliyle bir sistem meselesi var… Tabiri caizse, günümüzdeki sistem konusuna girmemek için, lafı döndürüyor dolaştırıyorum. Kendi sahamda top çeviriyor, zamana oynuyor topu kendi sahamdan en uzak noktada tutmaya çalışıyorum. Ama birkaç kelam etmeden de geçmek istemiyorum. Kimilerine göre “rejim” kimilerine göre “sistem” değişikliğini içeren anayasanın 18. maddesinin değiştirilmesine ilişkin referandum oylamasında bir tercihte bulunacağız. Konu hakkında en can alıcı soru, “neden evet, neden hayır” tercihinde bulunmalıyız? Ben bu konuda kimsenin işine karışmak istemiyorum. Her gün yazılı ve görsel basında koca koca adamlar anlatıyor: topçusu, popçusu; destekçisi, muhalifi, beyanlarda bulunuyor. Onlardan takip edebilirsiniz. Bana göre tercihinizin ne olduğunun bir önemi yoktur. Herkes tercihini, kendi vicdanına izah edebiliyorsa benim için yeterlidir… Nedenini, dilimiz döndüğünce, aklımız yettiğince açıklamaya çalışalım. Takım oyunundan yoksun ve yenilen her golden sonra, sadece kalecinin sorumlu tutulduğu bir futbol takımı düşünün. Dahası, itirazdan ikinci sarı kartla oyun dışı kalıp takımını eksik bırakmaktan çekinmeyen oyuncuları olsun. Böyle bir takımı, hangi sistemde oynatırsanız oynatın, maç kazanamazsınız. Takımın başında J. Mourinho (!) olsa bile. Anca, doping ve şikeyle kazanabilirsiniz. Ama kazandığınıza, siz değil bahis şirketleri (!) sevinir. Sorumluluk sahibi oyunculardan kurulu, takım oyununu ön planda tutan bir takımı da, hangi sistemde oynatırsanız oynatın, kaybetmezsiniz. Daha net bir şekilde ifade edecek olursak “muhafazakârım” diyen, kul hakkı yemez, “milliyetçiyim” diyen haksızlık etmez, “sosyalistim” diyen devletine küsmez. Bu duyarlılıktaki insanlardan oluşan bir milletin hangi sistemle yönetildiğinin bence çok önemi olmaz. Bu toplumda huzur ve güven hep üst düzeyde olur. Tersi bir durumda, en demokratik sistem dahi olsa o toplum iflah olmaz. “Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz.” hadisinde de denildiği gibi, yöneticiler hangi zihniyette olursa olsun, bizim kapımızı çalmak zorundadırlar. Yani onlara şekil verecek olan bizleriz. Kısacası, vücudumuzun sağlığı için nasıl ki organların uyumlu çalışması gerekiyorsa sistemimizin de sağlıklı kalabilmesi için, bireylerin hakkaniyetli ve duyarlı olmaları, uyum içerisinde yaşamaları ve yazılan çizilen her yazıya, söze kanmamaları gerekir. Tarihe baktığımızda, Türkleri savaşarak yenemeyeceğini anlayan Çinliler, Türk Beylerini birbirine karşı kışkırtarak, içerden parçalama politikalarını uygulamışlardır. Bu sebeple sistemin ne olduğu değil, sistem oyuncularının hal ve tutumu, beni daha çok ilgilendiriyor. Son olarak, ne diyordu Akif: ” Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top SİNDİREMEZ”… Sevgiyle kalın…