Hocaya sormuşlar. “Hocam, sabah kalktığımızda insanlar neden aynı yöne değil de, farklı yöne giderler”. Hoca cevaplamış, ” Herkes aynı yöne gidecek olursa dünyanın dengesi bozulur da ondan.” Bilge Hocamızın cevabındaki farklı yöne gitmeyi, farklı görüş (düşünce) olarak yorumlayalım ve Milletimiz üzerindeki yansımalarına bir göz atalım. Herkesin kendine özgü mizacı, huyu suyu, görüntüsü, zevkleri, tercihleri, sevinçleri ve üzüntüleri vardır. Herkesin farklı beklentileri, istekleri, ihtiyaçları, öncelikleri ve kaygıları vardır. İnsanların bu özelliklerine göre de farklı görüşleri vardır. Doğal olarak herkes aynı özellik ve görüşte olması mümkün değildir. Farklı görüş renklilik, zenginlik, yenilik demektir, doğruya giden yol demektir. Farklı görüş rekabet demektir, rekabette kalite demektir. Kalitede topluma yansıyan refah ve huzur demektir…
Ancak, nasıl ki, her kazancın bir vergisi varsa, kaliteli eğitim, sağlık, ulaşım gibi hizmetler verdiğimiz vergiler sayesinde gerçekleşiyorsa, kısaca vergilendirilmiş kazanç kutsalsa, farklı görüşten huzur beklemenin de vergisi olan saygıyı vermek zorundayız. Yani, “vergilendirilmiş görüş kutsaldır”. Faturası düzenlenmiş, vergisi tarh ve tahakkuk etmiş görüş ve düşünceler topluma huzur, sağlık ve barış içinde yaşamak birlik ve beraberliği güçlendirecek kazanç olarak geri dönebilecektir. Kayıt dışı vergiden nasıl ekonomiye bir yarar yoksa kayıt dışı görüşünde Vatana Millete bir faydası yoktur. Kayıt dışı kazanımlar Sahibini sebepsiz zenginleştirmeden öteye gidemez. Eğer bu kayıt dışılık giderek büyür ve kontrol altına alınamazsa, sosyal güvenlik sisteminin etkilenmesine, kişi ve işletmeler arasında haksız rekabetin yaşanmasına, kaynaklarının verimsiz paylaşımına, gelir dağılımında haksızlıkların ortaya çıkmasına, toplumsal farkındalığın azalmasına sebep olacaktır…
Karşı görüşe saygı gösterdiğimiz sürece farklı görüşümüzün anlamı ve topluma faydası vardır. Aksi durumda farklı görüşlerin bırakın birlikte yaşamasını, sesini bile duymaya katlanmak imkânsız hale gelecektir. Son zamanlarda durum istenildiği gibi gitmiyor maalesef. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü, bilmez oldu. Herkesin kendince doğru görüşler sunabileceğini unuttuk, hoşgörüyü ve saygıyı kaybettik. Farklı görüşte, fark edemediğimiz bir yanlışımızı aramak yerine, yerin dibine sokmanın yollarını aradık. Ortak bir paydada buluşamaz olduk. Dahası, uzlaşıdan vazgeçmeyi, görüşmemeyi, konuşmamayı daha hayırlı bulduk. Ayrılık ağıtlarından dem vurduk, ayrı kutuplara savrulduk…
Tarih, mevzuatı hiç değişmeyen, gerçekleri gizlemeyen bir bilim dalıdır. Yeter ki, ilgili olduğu zamana göre yorumlansın. Tarihin sayfalarına baktığımızda, Türk Devletleri, hep görüş ayrılıklarından, kardeş kavgalarından veya fitne ve nifaktan ikiye bölünmüştür. Böylelikle de düşman karşısında kolay lokma olup yıkılmıştır. Tarihten ders almazsak eğer, akıbetimizin farklı olmayacağı endişesi içerisindeyiz. Biran evvel kendimize gelmek zorundayız. Çünkü biz, bir Anavatan’ın akrabalarıyız, bir Anadolu’nun evlatlarıyız, “Bir fidanın güller açan dallarıyız”. Ya bir evet-hayır ile gerçek düşmanlarımızı unutup, bu fidanı kurutacağız, ya da birliğimizle büyütüp koca bir çınar yapacağız. Her sabah kalktığımızda farklı yöne gideceğiz, ama akşam aynı eve döneceğimizi asla unutmayacağız…
Saygılarımla.
